Uzun süredir içinde bulunduğumuz ekolojik krizler ve tehditler üzerine birlikte düşünme yollarını araştıran Mitler ve Hayaller sergisi Nisan ayı sonuna kadar İstanbul’da Elgiz Müzesi’nde izleyiciyle buluşuyor. Küratör Billur Tansel ile serginin kavramsal çerçevesi, kurgusu ve eserler üzerine konuştuk
Röportaj: Burçak Fakıoğlu Yakıcı
Piero Gilardi, The Cherry Flower, Detay
Mitler ve Hayaller sergisi, 26 Mart-31 Temmuz 2022 tarihleri arasında İzmir Arkas Sanat Merkezi’nde sanatseverlerle buluşmasının ardından İstanbul’da Elgiz Müzesi’nde de izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. Küratör Billur Tansel’in Elgiz Koleksiyonu seçkisinden oluşturduğu sergi, psikanalist Felix Guattari’nin ortaya koyduğu ekozofi ve autopoïese kavramları etrafında kurgulanıyor. İki bölümden oluşan sergide Mitler adlı bölümde sanatçıların bireye ve topluma dair eleştirilerine değinen işlerine yer verilirken ikinci bölüm olan Hayaller’de ise içinde bulunduğumuz durumda, geleceği hatırlayarak yaşamanın ve her bireyin kendinden başlayarak bir yenilenme gerekliliğine vurgu yapıyor ve çözüm arayışları sunuyor. İzmir’den başlayarak İstanbul’a uzanan sergi kapsamında birçok seminer, sanatçı konuşmaları ve atölyeler düzenlendi. Böylece sergide yer alan eserlerin yanı sıra etkinlikler aracılığıyla da doğanın nasıl algılandığı ve ekolojik konuların nasıl ele alındığı konuları üzerine izleyiciyi düşünmeye davet eden bir sergi orta çıktı.
Sergi, Johannes Wohnseifer’ın tuval üzerine akrilik Amnesia işiyle dünya çapında gözlemlenen toplumsal hafıza kaybına gönderme yaparak giriş yaptığımız Mitler bölümünün ardından Hakan Onur’un Evvel Zaman içinde işiyle Hayaller kısmına geçiş yapıyoruz. Hayaller bölümü ise autopoïese bölümünden yola çıkarak pozitif söylemleri deneyimlemeye davet ediyor. Sergi turu Nancy Atakan’ın Geleceği Hatırlamak işiyle bitiyor. Antika iğne işi ve işlemeli metin, duyumsayabileceğimiz sesleri ve imgeleri hatırlatan şiirle izleyiciyi uğurlarken geleceğe yönelik bir umudun var olabileceğini gösteriyor. Mitler ve Hayaller sergisinin Küratörü Billur Tansel ile serginin kavramsal çerçevesi, kurgusu ve eserler üzerine konuştuk.
Sergide Darren Almond, Tomur Atagök, Olivier Blanckart, Daniele Buetti, Fernando Canovas, Loris Cecchini, Burhan Doğançay, Oleg Dou, Günther Förg, Murat Germen, Piero Gilardi, Fausto Gilberti, Alev Gözonar, Dennis (Mehmet) Gün, Özlem Günyol, Paul Hodgson, Bengü Karaduman, Kurucu Koçanoğlu, Azade Köker, Büşra Kölmük, Barbara Kruger, Danielle Kwaaitaal, David LaChappelle, Aimée Zito Lema, Mateo Maté, Guillermo Mora, Ozan Oganer, Pieter Ombregt, Hakan Onur, Alex Prager, Antonio Riello, Thomas Struth, Hiroshi Sugito, Yaşam Şaşmazer, Hale Tenger, Steinunn Thorarinsdottìr, Aslı Torcu, David Tremlett, Deniz Üster, Joana Vasconcelos, Halil Vurucuoğlu, Johannes Wohnseifer, Xavier Veilhan, Pınar Yolaçan, Pan Yue, Veljko Zejak’ın eserleri yer alıyor.
Serginin küratöryel metni ve kavramsal çerçevesiyle güçlü bir söylem etrafında bir hakikate dikkat çekiyorsunuz. Guattari’nin ekozofi estetiğiyle kolektif bir algı yaratılabileceği ve dayanışma halinde doğayla bir uyum söz konusu olabileceği söyleminden yola çıkarak insan ve doğa ilişkisi eserler aracılığıyla izleyiciyle buluşuyor. Serginin küratöryel sürecinden bahseder misiniz? Pandeminin bu sürece nasıl bir etkisi oldu?
Mitler ve Hayaller sergisi sanatçıların söylemlerini dikkate alarak; uzun süredir içinde bulunduğumuz ekolojik krizler ve tehditler üzerinde izleyiciler ile birlikte düşünmek amacıyla kurgulandı. İlham kaynakları ise iki önemli düşünür olan Guattari (Ekozofi ve autopoïese) ve Naess’ın (Derin Ekoloji) uyarıları ve önerileri.
Guattari doğa ve insanın zaman içindeki dönüşüm ve evrimleşme yolculuğunu ekozofi ve autopoïese kavramları üzerinden tartışarak yeni bakış açıları ortaya koyuyor. İnsan ve doğanın birbiriyle bağına ve çift yönlü ilişkisine mercek tutan Guattari, ekozofi kavramıyla beraber ekolojik tehditlerin sebeplerini daha iyi analiz edebilmek için ekolojinin tek bir katman bazında incelenmesinin efektif sonuç vermeyeceğini, daha esaslı bir gözlem ve analizin gerekli olduğunu savunuyor. Guattari ekoloji kavramının kendi içinde çok farklı duyarlılıkları ve hassasiyetleri beraberinde getirdiğini, bu yüzden ideolojik bir boyut taşıdığını söylüyor. Bütün farklı duyarlılıklar arasında bir birliktelik ortaya koymaya çalışan düşünür; buradan yola çıkarak, çevresel, toplumsal ve zihinsel katmanlara ayırarak incelemenin önemini vurguluyor ve üç tür ekolojiyi birleştiren ve ekolojik denge ve uyumu öneren ekozofi kavramını ortaya koyuyor. Ve bu katmanların toplumların etik ve prensip anlayışlarına, davranış biçimlerine kadar indiğini ifade ediyor. Serginin Mitler bölümünde Elgiz Koleksiyonu’nda eserleri bulunan farklı kültürlerden ve coğrafyalardan sanatçıların bireylere ve toplumlara dair eleştirileri gözlemlenirken; Hayaller bölümünde de autopoïese adını verdiği kendini yenilemek önerisi ile sanatçıların önerileri bir araya geliyor. Guattari’ye göre bilim ile sanat, etik ve estetik birbirine yakın olursa, ekozofi estetiğiyle kolektif bir algı yaratılabileceğini ve bir dayanışma geliştirilebilirse doğayla insan arasında gerçek anlamda bir uyumun yakalanabileceği savını ortaya koyuyor.
Arne Næss’ın şu sözleri de bu sergi kurgusunda büyük bir önem taşıyor. “Ekozofi ile ekolojik uyum ve denge felsefesini kastediyorum. Felsefeyi bir tür bilgelik olarak düşünebilirsek; açıkça normatiftir, hem normları, kuralları, değerleri, öncelikleri, hem de evrenimizdeki işlerin durumuna ilişkin hipotezleri içerir. Bilgelik, politika bilgeliğidir, reçetedir, yalnızca bilimsel açıklama ve öngörü değildir. Bir ekozofinin ayrıntıları, yalnızca kirlilik, kaynaklar, nüfus gibi 'gerçekler' ile ilgili değil, aynı zamanda değer öncelikleri ile ilgili önemli farklılıklar nedeniyle birçok varyasyon gösterecektir.”
Arne Næss’ın Derin Ekoloji çalışmasının 1972, Felix Guattari’nin üç ekoloji ile ilgili çalışmasını ise 1995 senelerinde ortaya koyduklarını düşündüğümüzde, içinde bulunduğumuz 2023 senesinde ekolojik kaygı ve tehditlerin giderek arttığı ve geçerliliğini koruduğu günümüzde de bu konularda ne kadar yol kat etmiş olduğumuzu tekrar değerlendirmek gerekiyor. Gene insanın kendi yarattığı ve kendini mahkûm ettiği pandemi sürecinde evlerimizde izole bir hayat yaşarken birçok şeyi daha iyi gözlemleme, durup kendimize bir bakma ve yüzleşme imkânı yakaladık.
Sergide yer alan bir eser var; Thomas Struth isimli Alman sanatçı Kreuzung mit Passanten, Wuhan (Yayalı Kavşak, Wuhan) isimli bu fotoğrafı 1995 senesinde Wuhan’da çekmiş. Pandemiden çok önce pandeminin ortaya çıktığı Wuhan’da çekilmiş olan bu eseri de pandeminin hayatımızda sebep olduğu birçok sıkıntıyı, üzüntüyü, korkuyu, çaresizliği, hayat kaybını, yıkımı, değişikliği ve değişimi hatırlatan bir referans olarak koymak istedim sergiye.
Mitler ve Hayaller sergisi, Mitler Bölümü, Elgiz Koleksiyonu
Resimleri gruplandırırken ve sergi alanına yerleştirirken nasıl bir yol izlemeyi tercih ettiniz?
Yukarıda da bahsetmiş olduğum gibi sergi iki bölümden oluşuyor. İlk olarak Mitler bölümünde, Elgiz Koleksiyonu’nda eserleri bulunan farklı kültürlerden ve coğrafyalardan sanatçıların bu konuları nasıl ele aldıklarına dair bir araştırma hedefleniyor; ekozofi kavramından ve katmanlarından yola çıkarak, küratöre göre, sanatçıların çeşitli ifade biçimleriyle dile getirdiği; insan ve doğa ilişkisini, insanın davranış ve varoluş biçimini, toplumdaki yerini, içinde bulunduğu topluma ve dünyaya sorumluluklarını sorgulayan, çeşitli kaygıları ortaya koyan eserleri incelemek mümkün.
Serginin ikinci bölümü̈ olan Hayaller bölümünde de autopoïese adını verdiği kendini yenilemek önerisi ile sanatçıların önerileri bir araya geliyor ve belki de farklı ve yeniden yapılandırıcı bir yaklaşımın mümkün olduğu önerisi vücut buluyor. Sergi, Elgiz Koleksiyonu’ndan bir seçki sunarken, bir yandan da koleksiyonda yer alan sanatçılardan bazılarının son dönemde güncel söylemlerle ürettiği eserler ve davet ettiğimiz genç sanatçıların eserleri sanatçıların izniyle sergide yerlerini aldılar. Bu şekilde sergi yaşayan ve günümüz söylemlerini içeren bir hal aldı.
İzmir’de Arkas Sanat Merkezi’ndeki kurguyla İstanbul’da Elgiz Müzesi’ne göre yeniden kurgulanan sergi arasındaki yerleştirme açısından sizce eserler izleyiciyle nasıl iletişim kurdu? İzleyici deneyimi açısından ne gibi farklılıklar gözlemlediniz?
İzmir’deki sergi ile İstanbul’daki sergi oldukça farklı olarak kurgulandı. İzmir’de yer verilen birçok eser İstanbul’da gösterime sunulmadı, yeni eserler eklendi, yeni sanatçılar davet edildi. İzmir’de başlayan seminerler, sanatçı konuşmaları yeni seminerler ve performanslarla devam etti. Daha söylemek istenilen çok şey olduğu için İstanbul’daki sergi süresi uzatıldı.
Mitler ve Hayaller sergisi yerleştirme fotoğrafı
Sergide eserleri bulunan Bengü Karaduman’ın performansı zamanla oluşan sınırlayıcı bir düzen ile bu düzen yapısından kurtulmak için karşı tepki arasında yürümekle ilgiliydi. Düzene uyum sağlamaya çalıştıkça düzenin değişiyor olması zorlayıcıdır. Sürekli yeniden tanımlanan düzene uyum sağlamaya çalışmak anlamını yitirir. Ancak bu değişen sınırlama aynı zamanda özgürleştirici dürtü için itici güç sağlar. Sapmamamız gereken çizgileri geçmek, bizi kendi yolumuza gitmek için özgür kılar. Sanatçı, performansı boyunca sürdürdüğü çözüm arayışını sonuçlandıramayınca izleyiciyi de bu arayışta ona destek olmak üzere performansa davet etti, farklı yaşlarda katılımcılar hiç tereddüt etmeden sürece dahil oldu. Özellikle son olarak çocukların bu daveti kabul etmesi, oldukça pozitif ve anlam yüklü idi, dünyayı emanet edeceğimiz genç nesillerin bu hevesi taşıdıklarına ve kendi arayışlarını devam ettirmek istediklerine şahit olduk. Sanatın söze ihtiyaç duymadan da bir farkındalık ve dayanışma çağrısı yapabileceğinin de bir göstergesi olarak da okunabilir… Performansı sergi boyunca hatırlamak ve belge olarak korumak amacıyla yapıldığı duvara müdahale etmeden sergilemeye devam ediyoruz.
Mitler ve Hayaller sergisi, Hayaller bölümü, Elgiz Koleksiyonu
Sergide Elgiz Koleksiyonu’ndan yer alan eserlerin yanı sıra koleksiyondaki sanatçıların yeni eserlerine de yer veriyorsunuz. Yeni söylemleriyle sergi kapsamında seçkiye dahil ettiğiniz işlere örnek verebilir misiniz?
Antonio Riello’nun Atlı karınca adlı eseri Beethoven’ın Ode to Joy isimli 9. Senfonisinin son bölümü ile kurgulanmış, bir atlıkarınca ve üzerindeki insanlara odaklanıyor. Sanatçı ironik bir tavırla sosyal rutinler ve ortak vizyonlar üzerine söylemlerde bulunuyor, politik doğruculuk ilkesini sorguluyor. Bu eser gerek form gerek söylem gerek teknik olarak Murat Germen’in Ars Accidentalis ve Panoptikon’a Zoom’la adlı eserleriyle bir diyalog içerisinde.
Bengü Karaduman’ın Yeni Bir Beden İçin Eskiz adlı performans videosu; iki varlık (örümcek ve insan) arasında salınan hayali bir bedendir ve bedene, onun hareketine ve dönüşümüne dayanır. Koşullar ve çevresel faktörler değiştikçe bir biçimde olmayı ve başka bir biçime dönüşmeyi sembolize eder. Melez bir beden olarak bir denge arama çabasıdır. Bu çalışmanın ana fikri, dönüşüm arayışı ve bunun kaçınılmazlığıdır. Ziyaret ettiğimiz butik bir site haline gelen doğanın kenarlarında dolaşıyoruz; bunun yerine onun bir parçası olmak. Artık doğanın bir parçası değiliz ve bağ tamamen kopmuş değil. İnsan bir hayvan olmaya mı daha yakın, yoksa sentetik parçalar (protezler) ve genetik müdahale ile geliştirilmiş biyolojik – yarı teknolojik bir varlık mı? Video performansında, bu aradalığın zorladığı yeni bir kimlik arayışı, yeni bir varoluş biçimi ile karşılaşıyoruz. Salınım kolaylıkla yapılan bir metamorfoz değildir; henüz sonuçlanmamış bir niyete bakıyoruz. Bu eser serginin Mitler bölümünde bulunuyor ve yenilenmenin, kendini yeniden yaratmanın ya da dönüşümün mümkün olduğu fikrini ortaya koyan ilk eser, dolayısıyla da Hayaller bölümünün bir habercisi olma niteliğini taşıyor.
Murat Germen’in Panoptikon’a Zoom’la isimli eseri İngiliz filozof ve toplum kuramcısı Jeremy Bentham 1785’de tasarlamış olduğu bu hapishane mimarisi modelini panoptikon olarak adlandırıyor. Sanatçı ve bu eserde iş birliği yaptığı oyun tasarımcısı Haluk Diriker ile ses tasarımcısı Hakan Diriker Presidio Modelo’yu, lazer kesimli maket-heykel-yerleştirme olarak da sergilenen, basitleştirilmiş bir üç boyutlu mahpusluk evrenine dönüştürüyorlar. Sergide maket dışında, birde video var. Yapının iç çeperinde yer alan ve içteki gözetleme kulesine doğru bakan hücreler; Germen’in küresel salgın sırasında konuşmacı ve/veya dinleyici olarak katıldığı çevrimiçi toplantılarda (Zoom, Meet, Skype, Teams, vb.) ekran görüntülerini aldığı ve telif hakları / kişisel veri mahremiyeti ihlalinden kaçınmak için yüzleri tanınmaz hale getirdiği bireysel profil görsellerini barındırıyor. Ekran görüntülerinin bir hafıza tiyatrosuymuşcasına matris formatında düzenlemesi; Wachowski biraderlerin, Germen’in şimdiye kadar yapılmış belki de en anlamlı bilim kurgu filmi olarak gördüğü, Matrix’ine işaret ediyor.İnsanın kendi yarattığı ve kendi içinde bulunduğu eşir olma durumu sergi çerçevesinde sık sık karşılaştığımız bir söylem.
Deniz Üster’in Citadel Bricolages serisinden Inauguration ve Telling isimli eserleri ile yerleştirme. Mimarlığı teorik bir alan kabul eden ve bunu kültürel bir eleştiri formu olarak işlerinde yansıtan Archigram ve Superstudio gibi avangard mimarlık gruplarının neo-fütürist kent projelerinden ilham alan sanatçı Deniz Üster ve yazar Gürçim Yılmaz, Ron Herron’un Yürüyen Şehir fikrinden yola çıkarak, kentsel mekân, post-kapitalizm, otomasyon, yerleşiklik/göçebelik gibi kavramları 21. yüzyılın aciliyetleri çerçevesinde yeniden tahayyül ediyorlar. Yok olmaya yüz tutan doğa ve yerleşim alanlarına atıfta bulunan bu çalışma sergi için önemli söylemler taşıyor.
Nancy Atakan’ın Oleander isimli iki kanallı video çalışması, sanatçının pandemi döneminde evinde izolasyonda iken evinin terasındaki bitkilerle konuşmalarını konu alıyor. Onun için bu bitkiler her geçen gün daha büyük önem kazandı. Onlara baktıkça, suladıkça, onlarla konuştu ve onlarla özel bir bağ kurdu. Oleander (Zakkum) isimli çalışmasında bitkiyle adeta bir insan gibi dertleşiyor. Anlatımdaki ses aslında kendi iç sesi ve hikâyede aslında kısmen otobiyografik bir yaklaşımla gerçek ve kurgu arasında seyrediyor. Bu çalışmada Oleander bitkisinin sanatçıya söyledikleri dile getiriliyor ve doğanın önemi vurgulanıyor.
Gizem Candan’ın The Sacred Wallet kavramı ve üretimi, Amerikalı yazar David Korten’in The Sacred Money and Markets story kavramından ilham alınarak oluşturulmuş. Korten’e göre para tek başına kötü değil, paraya tapmak kötüdür. Bulunduğumuz konumda Küresel Çevre Hareketi’nin daha çok başında, dünyaya verdiğimiz tahribatın ise geri dönülemeyecek kadar uzağındayız. Kullandığımız yenilenemeyen veya yenilenmesi büyük bir enerji israfı olan kaynakların sınırsız olmadığı, bu nedenle de toksik bir kapitalizm sisteminin de sınırsız bir büyüme içinde olamayacağı bir gerçektir. Bu nedenle, insanı doğadan ayırmayan bir sistem inşa etmek son zamanların popüler düşünceleri arasında yer almaktadır. Peki insanı doğada bir yerde konumlandırmak düşünüldüğünden daha zor olabilir mi? İnsanın sınırları nelerdir, neler olmalıdır? Bu eser kapitalist sistemi eleştiriyor ve doğaya yatırımın geleceğimiz için en doğru yatırım olduğu önerisini getiriyor.
Şevval Konyalı’nın Yeni Atlantis adlı yerleştirmesi, Antika bebek küveti içerisinde sergilenen Atlantis (Martin Mystère) çizgi roman sayfalarından hazırlanmış origamiler. Yerleştirme, Francis Bacon'ın Yeni Atlantis adlı tamamlanmamış ütopyasından esinlenmektedir. Bacon romanında, bir Avrupa gemisinin fırtına sebebiyle kaybolması sonucu keşfettiği Pasifik Okyanusu`nda bilinmez bir ada olan Bensalem`i ve halkının bilimi ve yaratıcıyı idealize ettiği toplumunu anlatmaktadır. (Ada halkı on iki yılda bir diğer toplumları keşfedebilmek için bilim insanlarını gemiyle yolculuğa yollar. Bu eser belki de alternatif bir dünyanın mümkün olabileceği önerisini ortaya koyuyor.
Nancy Atakan’ın Remembering The Future adlı eseri Atakan’ın, 1980'li yıllardan itibaren antika iğne oyası olarak topladığı ve üzerinde çalıştığı, çeşitli söylemler taşıyan tasarımlarındandır. Koleksiyonunda yer alan çiçek desenli, narin, aşınmış bir kumaş parçası, geçmişimizi düşündüğümüzde, hatalarımızı fark ettiğimizde, bu muğlaklığın “şimdi” hakkında yazdığı, Geleceği Hatırlamak şiirsel metnini taşımaya uygun görünüyordu. Bu eser serginin son önemli mesajını ve önerisini ortaya koyuyor, eğer her birey geleceği hatırlayarak yaşayabilirse belki bir fark yaratılabilir.
Şevval Konyalı, Yeni Atlantis, 2022
Antonio Riello’nun “Ahlaksızlığın erdem olma yolundaki ümitsiz çabası” bir stadyum etrafında tribünün poker kağıtlarından kurgulandığı fotoğraf işi başlığından bile anlaşılabileceği üzere sahtecilik, iki yüzlülük ve gizli ajandalar karşısında izleyicinin de sessiz kalmasını irdeliyor. Bu hesaplaşmanın bu sergide yer alması oldukça güçlü bir söylem.
Evet, sanatçının bu çalışması önemli hususları oldukça cesurca ve ustaca yapılmış bir kurgu ile dikkatimize sunuyor. Sahtekarlık, iki yüzlülük, gizli ajandalar serginin Mitler bölümünde farklı eserlerde sıkça rastlanan söylemler. Sanatçının bu kurguda bir heykel oluşturmak için kullandığı kartlardan her biri gerçekten poker oyunlarında kullanılmış kartlar. Bu yerleştirmeyi kurup sonra fotoğrafını çeken sanatçı ise bize adeta bu hususta kalıcı bir belge sunmak istiyor ve oyuncu ve izleyicinin bu suçu paylaştıklarını hatırlatıyor. İzleyici de işlenen bu suçlara şahit olmasına rağmen sessiz kalarak aslında suçlara iştirak etmiş oluyor sanatçıya göre.
Deniz Üster’in being an ear guest to a gossip videosu, Inauguration ve Telling yerleştirmeleri sergi alanında izleyiciyi de içerisine alan işler. Sergi seçkisinde yer verdiğiniz bu işlerden söz edebilir misiniz?
being an ear to gossip Elgiz Koleksiyonu’nda yer alan bir video çalışması, faydacı ve değerli olanın, beyhude ve önemsiz olana kurban edilmesini öykülüyor. Yenilebilir, zehirli hale gelir ve organik, sentetik olana dönüşür. Belli belirsiz aşina olduğumuz ritüeller ve Anadolu folklorundan çağrışımlar yapan formlar, daha sonra Üster'in İskoçya deneyiminin karşıtlık içeren doğasıyla kaynaşarak, çalışmalarına bambaşka bir post-endüstriyel bağlamı, yemyeşil, doğal güzelliğinden fragmanlarla birlikte taşır. Filmin öyküsünde, küçücük epik bir yaratığın gündelik ritüellerine, emeğine tanık oluyoruz. Bu canavar, mavi patatesleri tohum gibi ekiyor, ağaçlardan akan tuhaf reçineleri topluyor ve tüm bu fiziksel uğraşın ardından mahsul olarak taşıyabileceğinin üzerinde kayalar hasat ediyor. Kim bu yaratık? Faydacılık amacı gütmeyen bu eylemleri sürdürmeye neden bu kadar niyetli? Sanatçı üzerinde düşünülmesi gereken birçok hususu dikkatimize sunuyor.
Mitler ve Hayaller sergisi, Mitler Bölümü, Elgiz Koleksiyonu
David Tremlett’in Yeni bir duvar için çizimler #2 dairesel formların ve renklerin içi içe geçişlerini gözlemlediğimiz kâğıt üzerine pastel işi boyut algımızı, görünen ve görünmeyen, geçmiş ve gelecek arasında bir diyaloğa davet ediyor. Serginin kavramsal çerçevesiyle ele alındığında Tremlett’in işine nasıl bir okuma öneriyorsunuz ?
David Tremlett büyük duvar resimleri ve mekâna özgü yerleştirmeleriyle dünya çapında ün yapmış, Sol LeWitt ile birlikte çalışmalarını sürdürmüş ve Turner ödülü için listede yer alan bir İngiliz sanatçı. Bu sergide Hayaller bölümünde yer alan Drawings For A New Wall #2 isimli eseri ise kâğıt üzerine pastel bir eser ve Mitler bölümünde Bengü Karaduman’ın Yeni bir beden için eskiz isimli eserinin öne sürdüğü değişimin her daim mümkün olduğunu öneren bir eser. Hatta bana Jean-Paul Sartre’ın söylemini hatırlatır: İnsanın mutlak bir özgürlüğe sahip olduğunu, özgürlüğe mahkûm olduğunu ve kendi seçimi ile kendisine bir öz yarattığından bahseder. Hatta şöyle bir örnek verir: Her birimiz her sabah uyandığımızda tekrar o gün nasıl bir insan olacağımıza karar veririz, iyi bir insanda olabiliriz, bir cani de. İşte bu bakımdan David Tremlett’ın bu eseri de bize bu sergide değişimin her daim mümkün olduğu önerisini taşıyan, dolayısı ile sergi için büyük önem taşıyan eserlerden bir tanesidir.
Piero Gilardi, The Cherry Flower, Elgiz Koleksiyonu
Arte Povera akımının öncüsü Piero Gilardi’nin organik formları ve doğayı sanayi malzemelerle ele alışındaki ironik tutumunu bu sergi seçkisinde yer verdiğiniz heykeliyle deneyimliyoruz. Serginin kavramsal çerçevesiyle ele alındığında bu işin serginin Hayaller bölümünde yer alması izleyiciye bir mesajı iletiyor adeta. Siz nasıl yorumluyorsunuz?
Piero Gilardi,’nin Cherry Flower isimli, 1998 tarihli eseri ve söylemi bu sergide oldukça önemli, merkezi bir yere sahip. 1942 yılında, Doğanın Sonu tartışmaları veya post-insan dönemi üzerine spekülasyon yapan sergiler sanat dünyasında sıradan hale gelmeden çok önce; Gilardi, kişisel bir duyarlılık duygusuyla, 1965'te, insanlığın doğal biyotoplarını kaybedeceği konusunda uyarıda bulunmaya başlamıştı. Bu kaybı telafi için alternatif ortamlar olarak ünlü Doğa Halıları (Tappeti-natura) serisine başlamıştı. Bu halıları "sibernetik bireysel canlı hücreler" olarak adlandırıyordu. Bu halılar köpük kauçuktan yapılmış suni "doğa" parçalarıydı: Suni çakıl taşları, meyve, sebze ve otlardan oluşuyorlardı. Çalışmaları, dünyadaki yaşamın yeniden icat edilmesinde yeni bir alternatif ortam bileşiminin parçaları olarak düşünüldü. (Piero Gilardi, Biopolotics, Bernard Vienat, Source Mousse Magazine, 18.05.2018)
Günümüzde iklim değişikliğinin etkilerinden kaçmak ve neslin tükenmesini önlemek için yapay ortamlarda yaşamanın bir gerçeklik haline geldiği aşikâr hale geldi. Piero Gilardi'nin önerileri, beklenenin erken ifadeleriydi.
Mitler’den ziyade genel olarak pozitif önerilere yer veren Hayaller bölümünde yer almasının sebebi de insanlara bir ufak uyarı ve hatırlatma mahiyetindedir.
Guillermo Mora, Entre tu y yo, Mitler ve Hayaller sergisi, Hayaller bölümü, Elgiz Koleksiyonu
Son zamanlarda sizi etkileyen ve ele aldığı konuyla üzerinde düşündüren hangi kitaplar ve yazarlar oldu ?
Benim birçok kitabı aynı okumak gibi bir huyum var, şu anda okumakta olduklarımdan bazıları: Chaosophy, Felix Guattari/ The Gripping History of Quarantine, Until Proven Safe, Geoff Manaugh & Nicola Twiley / The Great Degeneration, Niall Ferguson / A Manifesto For Change: Net Zero_How We Stop Causing Climate Change, Dieter Helm / Yeni Harita, Daniel Yergin / The Culture Map, Erin Meyer / Sanat ve Ekoloji, Eda Sezgin.