Sanatta piyasalaşmanın artması, galerilerin, sanat tüccarlarının, müzayede şirketlerinin, koleksiyonerlerin ve bunların yanında resmi ya da özel girişimler olarak müzeler ve arşivler gibi kurumların devreye girmesiyle sanatın ekonomik bir değer ifade etmesinin ve yatırın aracı olarak görülmesinin tarihi, artık rahatlıkla analizi yapabilecek kadar eskilere uzanmaktadır. Sanat, öyle ya da böyle, ayrıcalıklı olarak toplumda üst-sınıflara ait bir olgu olarak ele alınmakta; böylece, zenginlikle bağıntılı olarak, sanat alabilme gücüne ve izlemek, keyif almak için yeterli boş zamana sahip bir burjuvazi aktivitesi olarak görülebilmektedir.
Türkiye’de son yıllarda gözlemlendiği gibi galeri, müze, sanat inisiyatifleri ve fuarlarda birlikte kurumların sayısındaki artışla biçimlenen sanat sektörü, sadece sanatçıyı, yapıtı ve kurumu değil, koleksiyonları ve müzeleri de etkilemektedir. Nasıl ki ‘küratör’ kavramı bugün geniş ölçekli bir tanımlamayı içeriyorsa, bugün koleksiyoner ‘estetik’ bir hazzın ötesinde, yatırımcı kimliğini de üstlenmekte ve dünün tüccarlarının bugünün koleksiyonerleri olmalarının ve sanat pazarına yön verebilme gücüne erişmelerinin de kapıları böylece aralanmaktadır.
Bu bağlamda on yıllık bir geçmişe sahip olan ve Türkiye’nin ilk çağdaş sanatı müzesi olarak tanınan Proje4L’de son zamanlarda fazlasıyla gündemde yer alan ‘müzeoloji’ ve ‘bir ideoloji olarak müze’ kavramlarının sorgulanabileceği bir proje geliştirilebileceğini düşünmekteydim. ‘Müze içerisinde Müze’ başlığı altında toparlanan proje, minimal ama maksimum ironiler içeren ve böylece müze ya da koleksiyon olgularını sorgulayan ve deşifre eden işlerden oluşuyor. Türkiye Çağdaş Sanatı’nın disiplinlerarası yöntemle çalışan oniki sanatçısından oluşan grup, içerik olarak müzeyi sorgulayan ve buna dair çok çeşitli referanslar veren işler üreten bir skalaya sahip.
Biriktirmenin sonu yoktur. Öte Yandan sanat piyasasının da sürekli yeniliğe atfettiği önem, çağdaş sanat üretimlerinin ve sanatçı sayısının artışındaki hız faktörleri, popüler kültürün inşasıyla birlikte üretildiği anda eskiyen bir tür çıldırmış kapitalizm koşullarında işlev görmektedir. peki hangi nesneler toplanmaya değerdir? Müzelerin ciddi bir ağırbaşlılıkla, derli toplu bir şekilde sanat nesnelerini yan yana asarak veya yerleştirerek oluşturdukları düzenin arkasında nasıl bir ideoloji bulunmaktadır? Ve bu tip bir düzende yer alan bağlantılara meydan okuyan ya da işler arasında bir bağlantısızlığı bile arzu eden yeni sorgulama kanalları açılabilir mi?
Küratör: Fırat Arapoğlu
Sergide yer alan sanatçılar; anti-pop, Rafet Arslan, Mehmet Çeper, Orhan Cem Çetin, Eda Gecikmez, İnsel İnal, Alper İnce, Ali İbrahim Öcal, Elif Öner, Hülya Özdemir, Çağrı Saray ve Özlem Şimşek.